Türkiye İktidar Partisinin Açik Olarak Bildirdiği, Mevcut Anayasa Tarafindan Korunan
“Türkiyenin Kuruluş İlkelerini” Değiştirme Amacina
Kesinlikle Karşi Çikmaktadir
1. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Türkiye Anayasasını 12 Haziran, 2011 Genel Seçimlerinden hemen sonra değiştirmek istediğini açıkça ifade etmiştir. Erdoğan seçmenlere “Türk Anayasasında tek taraflı değişiklik yapabilmek için” partisinin en az 367 milletvekiline ihtiyaci olduğunu söylemiş ve seçmenlerden bu imkani kendisine sağlamalarini istemiştir.
2. Erdoğan “yeni anayasa” fikrini savunurken, Anayasanin “daha demokratik ve sivil” bir anayasa olmasi gerektigini öne sürmektedir. Ancak, bu söylem gerçek amaci gizlemek icin kullanilan bir “örtüdür”. Başbakanin gerçek amacı, Mevcut Anayasanın “başlangıç” bölümünde ve “ilk dört maddesinde” kutsallaştırılmış olan Türkiyenin Kuruluş İlkeleri’ni değiştirmektir.
3. Mevcut Anayasanin “başlangıç” bölümünde anlatılan TÜRKİYENİN KURULUŞ İLKELERİNİNİN “sözleri” ve “ruhu”, ve Anayasa’nın “değiştirilemez ilk dört maddesi” büyük önder Atatürk’ün “BATIYA DÖNÜK, MODERN, LAİK, DEMOKRATİK VE SOSYAL ADALETLE YÖNETİLEN BİR ÜLKE” tanımlamakta, “TÜRKİYENIN MILLI BIRLIK VE BÜTÜNLÜGÜNÜN VE BAĞIMSIZLIĞININ SONSUZA DEK KORUNANCAĞINI” açıkamaktadır. Atatürk’ün, Türkiye’nin geleceği ile ilgili felsefe ve vizyonu’nu yansıtan bu “Kuruluş İlkeleri” birçok Anayasa değişikliğine ragmen 1923’ten beri korunmuştur.
AKP Atatürk’ün Felsefe ve Vizyonun’u Değiştirmek İstiyor
4- Iktidara 2002 yılında gelişinden bu yana, “İslamcı AKP” yavaş yavaş, fakat artan bir biçimde, Turkiye Cumhuriyeti Devletini “kuruluş ilkelerinden” ve “milli benliğinden” uzaklaştirmağa calismistir. Bir çok yabancı gözlemci ve cok sayida Türkler AKP’in Türkiyeyi İran biçimi bir İslam Cumhuriyeti haline dönüştürmek istediğine inanmaktadir. Ara sıra yapılan inkârlara rağmen, AKP’nin davranışları ve basın açıklamaları onlarin gerçek niyetlerini açıkça ortaya koymaktadir. En son, 10 Mayıs, 2011’de AKP’nin önde gelen ve Devlet Bakanı olan bir lideri Türk Basınına açıkça “Türk Anayasasında değişmez olan sadece bir tek madde vardir, o da ülkenin bir Cumhuriyet olduğudur. Diğer bütün maddeler değistirilebilir ve (AKP’nin yeterli sayıda milletvekili olduğu zaman!) değiştirilecektir” diye beyan vermiştir. Bugün, milletveki sayisi 367’den daha az olmasına rağmen AKP, ülke’nin yasama ve yürütme organlarını tümüyle elinde tutmaktadır. Yüksek Yargı organlarının kontrolünü de 2010 Referandumuyla ele geçirmistir. 12 Eylul 2010 referandumundan sonra, yüksek yargı organlarına AKP’ye sempati duyan savcı ve hakimler atanmıstır. 2002 yılından bu yana, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) cesitli iftiralarla zayıflatılmıs, genellikle AKP yanlısı olarak bilinen polis ve emniyet güçleri, muhalefet ve protestoculara karşı bir baskı makinası haline getirilmiştir. Universiteler, Akademik çevreler, üniversite başkanları değiştirilerek susturulmuştur.
5-TÜRKİYENİN BATIYA DÖNÜK kimlik ve imajı 2002 yılından buyana zedelenmistir. Iktidara gelişinin başlangıcında, AKP İslamci geçmişini arkada bıraktığını iddia etmis ve amacının, Türkiyeyi Avrupa Birliğine üye yapmak, Türkiyeyi daha liberal, daha demokratik ve Batıya yönelik bir ülke haline dönüştürmek olduğunu söylemişti. Ancak, sekiz yılllik yönetimi bize AKP’nin hiç de Batıya dönük, liberal ve demokratik bir parti olmadığını açikca göstermiştir. Son sekiz yılda AKP İslamci kökenlerine kesin olarak geri dönmüştür. Öyle ki, uzunca bir zamandan beri Başbakan Erdoğan “Islamcı niteliğini” ve “Islamcı kozunu” hem kendisini ve partisini yukseltmek, hem de Islam dünyasinda daha büyük bir hakimiyet sağlamak icin açık, acik kullanmaktadir. AKP yönetimi altinda liberal politik eğilimler yok olmus ve AB’ye üyelik muzakereleri durma noktasina gelmistir. Dış politikada, Cumhurbaşkanı Gül ve Erdoğan, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Suriye ve Mısır’ı daha cok ve daha sık ziyaret etmisler, Batı ülkeleri ve İsraille olan ilişkiler bozulmaya yüz tutmuştur. Erdoğan, Batı ülkelerine karşıtlığı ile bilinen İslam ülke liderlerini sık sık Türkiyeye’de ağırlamiş, The Hague Uluslararası Mahkemesi tarafından Darfur’da işlediği suçlar nedeniyle aranan Sudan Devlet Başkanı Al-Bashir’I nerdeyse bağrına basmıstır ! Al-Bashir, o dönemde, Darfur problemini çözmek için Şeriat Kanularının uygulanmasını savunmaktaydı. Türkiyenin dış politikası kararlı bir biçimde Doğuya yönelmis, Batı’ya karşıtlığı ile bilinen İslam ülkeleriyle dayanışma içine girilmistir.
6-LAİKLİK İLKESİ hem inkar edilmis, hem de görmezlikten gelinmistir. Erdoğan’ın meşhur sözü “bir insan aynı zamanda hem laik hem de Müslüman olamaz”, onun politik felsefesini ve Türkiyeyle ilgili ileriye dönük gerçek emellerini çok iyi anlamaktadir. Şu bir gerçektir ki, AKP iktidarı altında Türkiyede dindarlık önemli ölçüde artmıştır. Hükümet, özellikle üst düzey kamu yöneticilerini dindar kişilerden oluşan özel gruplardan seçmis, kamu görevlerinde ve özellikle üst düzey görevlerde çalişan kadın sayısında ciddi bir azalma görülmüstür. “Dindar olmak”, “eşinin başının örtülü olması” hükümette iş almak veya devlet ihalelerine katılmak için nerdeyse bir ön koşul haline gelmistir. Ankara’daki üst düzey bürokratlar şimdi terfi edememekten korktukları için Cuma namazlarina katılmayı adeta bir alışkanlık haline getirmislerdir. Bugün Türkiyede her 350 vatandaş için bir tane olmak uzere 85,000’den fazla aktif cami vardır. Buna karşılık her 60,000 vatandaş için bir tek hastane bulunmaktadır. 90,000’i bulan imam sayısı Turkiyedeki doktor ve öğretmen sayısını kat kat geçmektedir. Binlerce medrese-tipi yeni İmam-Hatip okulları açılmış, devlet eliyle yönetilen, dört binden fazla Kuran kursunun açılışina izin verilmistir. AKP hükümetinin ilk dört yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi 2002’de 553 trilyon Türk Lirasından, 2007’de 2.7 katrilyon’a ($325 million ABD Doları civarında), beş kat büyüyerek artmıstır. Diyanet Işlerinin bütçesi, 8 tane bakanlığın toplam bütçesinden daha büyüktur. AKP’nin amacı devletin her kademesinde çalıstırılmak üzere, dindar insan gücü yetiştirmektir. Erdoğan hükümeti, aynı zamanda okullarda ve devlet dairelerinde baş örtüsü yasağının kaldırması için de büyük çaba göstermis, ancak bu konuda başarıli olamamistir. Erdoğan’in Anayasayi tek basina değiştirme arzusu ve laiklik ilkesini hiçe sayma eğilimi, “acaba bu modern ve laik ülke, AKP yönetimi altında bir gün Şeriat Yasalarıyla mı yönetilecek” kuşku ve korkusunu öne çıkarmıştır.
7-DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER ciddi bir şekilde kısıtlanmıştır. Esrarengiz Ergenekon davası, yakın Türk tarihinin en büyük ve en çelişkili hukuki soruşturması haline gelmistir. Genellikle AKP ve Erdoğan’a muhalif olan kisiler ve Atatürk hayranları, yüzlerce komutan, meşhur gazeteciler, yazarlar, sanatkârlar, üniversite profesörleri, ve modern laik sivil toplum örgütlerinin başkanları, sabaha karşı yapılan simultane baskınlarla Türk Polis Teşkilatının (TNP) Terörle Mücadale Bölümü tarafından yargı önüne çıkartılmış ve tutuklanmıştır. Bu kişiler üç yıldan fazla bir süredir hiç bir sonuca varılmadan tutuklu olarak hapishanelerde alıkonulmaktadır. Bu davanın “ironisi” de, bütün bu aşırı polisiye tedbirlere karşın, bugüne kadar hiç bir tutuklu suçlu bulunarak mahkum edilmemiştir…
8-Aynı zamanda konuşma özgürlüklerine, basın özgürlüklerine olağanüstü kısıtlamalar getirilmistir. Türk Adalet Bakanı, Nisan 2010’da polis istihbaratının 70,000 kişinin özel konuşmalarını dinlediğini itiraf etmistir. Bu demektir ki bugün neredeyse her 1000 Türk’ten 1’i polis incelemesi altındadır ! Türkiye aynı zamanda Batı Avrupa Ülkeleri arasında basın özgürlüğü açısından en alt sırada bulunmaktadir. Türkiye Gazeteciler Birliği (TGS) Başkanı, bugüne dek, gazetecilere karşı binlerce dava açıldığını, ve yüzden fazla davanın da Erdoğan’ın kendisi tarafından açıldığını söyleyerek şikayet te bulunmuştur. Şu anda aşağı yukarı 100 tane Türk gazeteci hapistedir. Bunlardan bir tanesi, bir din grubunun Türk politikası üzerinde nasıl bir etki yaptığını anlatan bir kitap yazdı diye, henüz kitabı basılmadan hapse atılmıştır. Polisler, henuz basılmamiş kitabın müsvettelerine el koyup yakmışlar ve kitabın müsvettelerinin internette dolaşmasına ve internetten çıkarılıp basılmasına izin vermemişlerdir. Turkiyede iste böyle bir “basın terörü” estirilmektedir ! Türk İletişim Başkanlığı (TIB), Başbakan’ın ofisiyle yakın temas halinde, binlerce politik muhalif kişinin konuşmalarını dinlemiş ve defalarca Google ve YouTube’u sansürlemiştir. TIB bu yakınlarda internet’e daha fazla sınırlama getireceğini açıklamıştır. Hükümeti eleştiren bağımsız medya kuruluşlarının bir çoğu mecburen iş yerlerini, günlük gazetelerini ve TV istasyonlarını “AKP taraftarlarına” satmaya mecbur edilmişlerdir. Sonuç olarak AKP taraftarı Türk medya guruplarının, medya sektörundeki payı % 20’lerden % 65’lere yükselmistir. Bu satışlarda AKP taraftarlarına devlet bankalarından büyük miktarlarda krediler sağlanmıstır. Ayrıca, bu satışlarda, açık rekabeti engellemek ve satılan şirketlerin AKP yandaşlarına gitmesini sağlamak amacıyla Kamu İhale Yasası defalarca değiştirilmiştir. Türkiye, kamu ihalelerinde yapılan yolsuzluklarda birinci sıralarda yer almaktadir. Bu yolsuzluklar “Küresel Etik” raporlarında defalarca dile getirilmistir.
Türkiyenin “Kuruluş İlkeleri ve Vizyon’unda” değişiklik yapılmasına karşı çıkıyoruz
9- Biz, ABD ve İngiltere Atatürk Dernekleri’nin üyeleri olarak AKP’nin Anayasayı değiştirme ve Anayasa metnin’den “Türkiyenin kuruluş felsefesini ve ilkelerini” çıkarma planlarına KESİNLİKLE KARŞI ÇIKMAKTAYIZ ! Bu ilkeler şimdiki Anayasada var olduğu halde, AKP yine de bunlari hiçe saymakta, kendi İslamcı eylemlerinde ısrar ederek Türkiyenin “Batıya dönük, modern, laik, ve demokratik” kimlik ve imajını zedelemeye devam etmektedir AKP, Atatürk’ün felsefe ve vizyonunu Anayasa’nın metninden de çıkarırsa, Türkiyenin artık Batı’ya-karşı, Demokrasi’ye-karşı ve Laikliğe-karşı İslamcı bir Ülke olmasıni engellemek daha zor, hatta imkansız hale gelecektir.
Kaynaklar:
- Türk Anayasa Mahkemesi Dokümanları (Ankara ) Mayıs 27, 2011;
- “Değişmez Maddeler Değişebilir !” Bulent Arınc, Radikal (Istanbul) Mayıs 10, 2011
- “Islamcılar Ellerini Gösteriyorlar” and “Atatürkü Terketmek”, Soner Cagaptay,
Newsweek, Şubat,.14, 2009 and Newsweek, Eylül. 19, 2009 - “Sayılarla Kendine Gelmek…” Can Dündar, Milliyet (Istanbul), Haziran 22, 2007
- “Türkiye’nin Dönüm Noktası” , Michael Rubin, Nisan 14, 2008
- “Ergenekon – Hayal mi, Gerçek mi ?”, Gareth H. Jenkins, Silk Road Papers, Agust. 2009
- “Kamu İhalelerinde Yolsuzluk – Türkiye “Global Integrity Report, 2008